Korkmaz Kesik

Bilecik Anadolu Lisesi öğrencileri 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yılı dolayısıyla anma programı gerçekleştirdi. Şeyh Edebali Kültür ve Kongre Merkezi’nde yapılan anma programında lise öğrencilerinin gösterdiği performans ayakta alkışlandı. Lise öğrencileri tarafından hazırlanan Çanakkale oratoryosu, izleyicilere duygu dolu anlar yaşattı.

18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. Yılına yakışır bir şekilde gerçekleşen programın açılışında Bilecik Anadolu Lisesi Müdürü Remzi Düven bir konuşma gerçekleştirdi. Düven, konuşmasında Türk milletinin tarihinin zaferlerle dolu olduğunu belirterek, Çanakkale zaferinin Kurtuluş Savaşı’nın habercisi olduğunu söyledi. Düven, konuşmasında şunları aktardı:

Düven: “Çanakkale, İstiklal Harbinin habercisidir”

“Tarihlerinde büyük ve harika zaferleri bulunmayan milletler hayali destanlar icat eder, onunla milli gurur noksanını telafiye çalışırlar. Türk tarihi ise milletimizin kazandığı eşsiz zaferlerle doludur. Fakat 100. Yıl dönümünü kutladığımız Çanakkale zaferinin bu zaferler içerisinde müstesna bir yeri vardır. Çanakkale; altı asır üç kıtaya hükmeden şanlı Osmanlının son zaferi ve İstiklal harbinin habercisidir.

Çanakkale destanı; kopmak üzere olan kolunu bir yana fırlatıp tekrar düşman üzerine saldıran Edincikli Mehmetlerin, bir denizaltıyı top mermisiyle periskopundan vurup içindekileri tek başına esir alan Orhaniyeli Mastecip Onbaşıların, 276 kilo mermiyi kucaklayıp topun namlusuna yerleştiren Edremitli Koca Seyyitler ve daha nice kahramanlarla doludur.

I.Dünya savaşının seyri ve sonuçları üzerinde hiçbir cephe Çanakkale cephesi kadar etkili olmamıştır. İtilaf Devletleri bu cephede kolay bir zafer kazanıp önemli kazançlar elde edeceklerini umuyorlardı. İtilaf Devletleri 19 Şubat 1915’ten itibaren Çanakkale Boğazının iki tarafındaki Türk tabyalarını bombardımana başladılar. 18 Mart’a kadar bu korkunç bombardıman devam etti. Nihayet haçlının son birleşik arması, üç filo halinde Çanakkale boğazını geçmek için harekete geçtiler. Daha önce boğazda mayın taraması yaparak temiz raporu veren, Binbaşı Brodie müttefik orduyu rahatlatmıştı.18 Mart 1915 sabahı İtilaf Devletleri donanması akıbetlerinden habersiz Çanakkale boğazına girdi ve Türk bataryalarına gülleler yağdırmaya başladı.

Fakat gafiller bilmiyorlardı. Yüzbaşı Hakkı Bey 17 Mart gecesinin bulutları altında elde bulunan son 26 mayını Nusret’e yükleyip büyük bir itina ile tarihe yön verecek şekilde denize dökmüştü. Ne yazık ki mayın dökme işi bittikten sonra düşman gemilerinin projektörlerine yakalanmaktan son anda kurtulup oradan ayrılırken bu büyük heyecana kalbi dayanamayınca Yüzbaşı Hakkı Bey, oracıkta şehit olmuştu. Mayınları bulamadığı için savaştan sonra Divan-ı Harpte yargılanıp vatana ihanet suçundan idam edilen Binbaşı Brodie, ihtimal ki Hakkı Bey’in diyetini ödemiştir.

Saat on sıralarında düşman gemileri kendilerinden emin ilerlerken, Boğazda beş çayını içmeyi ahdetmişlerken mayınlar birer birer patlamaya başlıyor ve koca zırhlılar ardı adına batıyordu. Ayrıca Türk topçusunun isabetli atışları sonunda akşam olduğunda İtilaf Devletlerinin yedi zırhlısı boğazın derin sularına gömülüyordu. Böylece savaşın birinci perdesi deniz savaşları Türk askerinin büyük zaferi ile nihayetleniyordu.

Bu gün Çanakkale boğazının sahillerinde adım atılacak her karış toprak, Mehmetçiğin kanı ile sulanmış ve onun etinden kemiğinden bir parçanın mezarı olmuştur. Orada Fatiha’sız atılacak her adım, bir şehidin ruhunu incitecektir. Orayı ziyaret eden milli benliğini yitirmemiş Türk evlatları bir vatanın nefes alışını duyacaklardır.

Müttefiklerin bu başarısızlığı, bütün dünyada büyük yankı uyandırdı. Olay müttefiklerin itibarına bir darbe idi. Bu sonuç tarafsız devletlerle, bütün İslam aleminde geniş politik etkiler yapabilirdi. Bu sebeple müttefikler işi sonuna kadar götürmeye karar verdiler. İtilaf Devletleri sömürgelerinden topladığı birçok millete mensup ordularıyla Nisan 1915’te Gelibolu’ya asker çıkardılar.

Azgın son haçlı ordularının en şiddetli şekilde saldırdığı, mermilerin havada çarpıştığı, tarihin kaydettiği en büyük insan kıyımının yaşandığı kara savaşları yapıldı. Gelibolu Yarımadasında Türk Askeri büyük kahramanlıklar göstererek düşmanı bir kez daha mağlup etti. İtilaf Devletleri Çanakkale Savaşlarında 250 000 asker kaybettiler.

Cenab-ı Hakkın(c.c.) inayetiyle, Hz. Peygamberin (a.s.m.) ruhaniyetiyle hazır bulunduğu, Allah ve Peygamber aşkıyla, vatan sevgisiyle gözünü kırpmadan, korkusuzca düşmana karşı koyan Mehmetçik Çanakkale Savaşlarında 253 000 şehit verdi. Türk’ün ölümsüz zaferini kanlarıyla tarihe yazan kahraman şehitlerimizi daima hatırlamak, ebediyen O, Kahramanlarımıza şükran borcumuzu unutmamak ve gelecek nesillere anlatmak elzemdir.

Hiç şüphe yok ki Çanakkale Şehitlerini en iyi dile getiren vatan şairimiz Mehmet Akif’tir. O, Çanakkale Şehitleri Şiirinde:

‘Şüheda gövdesi bir baksana dağlar taşlar.

O rükû, olmasa dünyada eğilmez başlar.

Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.

Bir Hilâl uğruna Yâ Râb ne güneşler batıyor.!’

Gerçektende Çanakkale’de binlerce güneş batmış, O yıl bazı liseler mezun verememiş memleketin bütün yetişkin evlatları dağları taşları dolduran şehit gövdelerine dönüşmüştür.

Atatürk’ün ve bir İngiliz generalin şu sözleri konuya ışık tutması bakımından önemlidir. ‘Çanakkale’nin İngilizler açısından kazancı; Türk milletinin okumuş aydın kesiminin yok edilmesi, gençliğinin ve geleceğinin alınmasıdır.’ Atatürk ise ‘Biz Çanakkale’ye darülfünun(üniversite) gömdük.’demiştir.

Tarih bir milletin temel taşı anıtlaşan kristal aynasıdır. Zaman her şeyi gözler önüne serer. Kahraman şehitlerimiz göğüslerini siper etmeseydi, bu tepeler aşılır, boğaz geçilirdi. O, kahramanlarımız kanlarını döküp canlarını vermeseydi bu topraklar vatan olmazdı.

Mehmetçiklerimiz hayatlarının baharında öleceklerini kesin olarak bildikleri halde Kuran okuyarak şehâdet getirerek ölüme, şehâdet şerbetini içmeye gittiler. Kahraman şehitlerimize minnet borcumuzu ödemek istiyorsak onların canları ve kanları pahasına bize emanet ettiği bu kutsal vatanı ilelebet yaşatmak ve muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak için çalışalım. Tarihimize, milli, manevi değerlerimize sahip çıkalım. Her zaman kelebekler gibi ölüme uçan şehitlerimizin niçin şehit olduklarının idrakinde olalım.

Bu bağlamda günümüzde ve geçmişte vatanımız uğruna can veren şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şad olsun. Konuşmama Kime Emanet isimli şiirden bir bölüm okuyarak son veriyorum;

Bilecik İstasyonunda yaşlı ana, Oğlunu cepheye uğurlarken o’na;

Oğlum, babanı Dimetoka’da, dayını Şıpka’da, Ağabeylerini Çanakkale’de kaybettim.

Sen benim son yomgansın, sen de dönmezsen, Ben Allah’a emanet diyordu. Ve ilave ediyordu;

Git, sen de git. Minareler ezansız, camiler Kur’ansız kalacaksa, sende git.

Ezan, Kur’an, Vatan kime emanet. Galiçya’da Şıpka’da Dimetoka’da kalanların evlatları kime emanet

Cephede kanlar içinde son anlarını yaşarken, vücudundan kanlı kurşunu çıkarıp, arkadaşım Memiş, şunu al oğluma emanet et. Ben yaşadığım müddetçe vazifemi yaptım. İnandığım mukaddesler uğruna can veriyorum. Senden de bunun hakkını vermeni istiyorum. Dediğimi ilet. Mukaddes kurşun kime emanet?

Sütçü İmam ’ım! İki bacımızın yaşmağını aldılar diye Maraş’ı kana buladın.

Senin şuurun kime, yaşmak kime emanet.

Arkadaş; gül de, bülbül de, bağ da, bağçıvanda, Bıçak Altındaki İsmailler, Ateş içindeki İbrahimler, Kuyudaki Yusuflar, Şu gerideki isimsiz kümbet, Şu ilerideki ıssız mabet,

Ezan, Kuran, Bu bayrak, Bu Vatan unutma hepsi size emanet.”

Müftü Akkuş: “Şehitlerimizin diyarıdır Çanakkale”

Bilecik Anadolu Lisesi Müdürü Remzi Düven’in ardından il Müftüsü Necati Akkuş, bir konuşma yaptı. Çanakkale Zaferi’nin emsali olmayan bir zafer olduğunu belirten Akkuş, konuşmasında şunları ifade etti:

“Bundan tam 100 yıl önce Çanakkale’de bütün dünyaya karşı ‘Çanakkale Geçilmez’ diye bir destan yazıldı. Tarihte emsali az görünen bir zaferle düşman orduları bozguna uğratıldı. Allah yolunda; din, iman, millet, vatan, bayrak, hak, adalet, erdem, fazilet ve mukaddesat uğrunda Mehmetçiklerimiz kahramanca çağrıştılar. İlahi Kelimatullah için mücadele ettiler, dinimiz İslam için kanlarını ve canlarını feda ettiler, şahadet şerbetini içtiler. En yüce mertebeye eriştiler. Tevhidi savundular, İslam’ın izzet ve şerefini korudular. Vatanın haysiyetini, onurunu yücelttiler. Müslümanların haysiyet ve onuruna halel getirmediler. Mabetlerimize, namahrem eli değdirmediler. Şahadetleri dinimizin temel olan ezanlarımızı susturmadılar. Fakirlik, yokluk ve imkânsızlık içerisinde çarpıştılar. Fakat, hiçbir zaman geri çekilmediler. İman dolu göğüslerini siper ettiler, fedakarlıklarıyla büyük biz zafer kazandılar.

Çağdaş dünyaya da savaş hukukunu ve savaş ahlakını öğrettiler. Yeri geldiğinde yaralı düşman askerlerini sırtlarında taşıdılar, onlara kendi mataralarından su içirdiler. Savaş ortamında bile insanlığın ölmediğini bütün bir âleme, dünyaya gösterdiler. Çanakkale; dağların, taşların şüheda gölgesine büründüğü müstesna bir beldedir. Çanakkale, karada ve denizde bir hilal uğruna nice güneşlerin battığı yerdir. Anadolu’nun her ilinden, her ocağından, rumelinin her bölgesinden, İslam coğrafyasının her köşesinden; Şam’dan, Bağdat’tan, Filistin’den, Beyrut’tan, Kahire’den, Kosova’dan, Üsküp’ten, Saraybosna’dan akın akın gelen şehitlerimizin diyarıdır Çanakkale. Dilleri, kavimleri, ırkları, beldeleri farklı ancak imanları, azimleri, gayeleri, niyetleri, duyguları bir olan Mehmetçiklerin bir arada can verdiği mekândır Çanakkale.

Şehitler bizim istikbalimizdir. ‘Toprak, uğrunda ölen varsa vatandır.’ düsturunca bu toprakları bizlere onlar mukaddes kanları, canlar pahasına vatan kıldılar. Onların ışığı, yurdumuzu, milletimizi her daim aydınlatmaya devam edecektir. Millet olarak bugün bizlere düşen vazife, şehitlerimizin aziz hatırasını ruh ve gönül dünyamızda yaşatmaktır. Onların uğruna can verdikleri yüce değerlere sahip çıkmaktır. İhanet içinde olmamaktır. İstikbali korumak ve istikbal için çalışmaktır. Gelecek nesillerimizi Çanakkale ruhuyla yetiştirmektir. Her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış bu toprakları, hayırlı bir takım hizmetlerle imar ve ihya etmektir. Millet olarak hepimize düşen Çanakkale’de sıra dağlar gibi kucak kucağa yatan şehitlerimizi aziz ruhlarındaki birlikteliği genciyle, yaşlısıyla, kadınıyla, erkeğiyle, doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle hep birlikte yekvücut olarak yaşamaktır.

Kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi bozmak isteyenlere, aramıza fitne, fesat ve nifak tohumu ekmeye çalışanlara asla fırsat vermemektir. Bugün de aynı iman aynı gaye aynı azim aynı niyet kardeşler topluluğu olarak; barışı, huzuru, kardeşliği, adaleti fazileti yeniden egemen kılmaktır. Çanakkale ruhunu unutmayalım ki millet olarak tarihten ibret alıp birlik, beraberlik ve kardeşlik şuurunu diri tuttuğumuz müddetçe ulaşamayacağımız hiçbir hedef, başaramayacağımız hiçbir iş, üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sorun yoktur. Yeter ki fitneye, tefrikaya, bölünmeye düşmeyelim.”

Müftü Akkuş’un ardından Bilecik Anadolu Lisesi öğrencileri tarafından hazırlanan Çanakkale oratoryosu gösterimi gerçekleştirildi. Çanakkale’de düşen şehitlerimize yakılan türküleri seslendiren öğrenciler izleyenleri duygu dolu anlar yaşatırken program sonunda sunum yapan öğrenciler ayakta alkışlandı.             

 

Editör: TE Bilişim