Bilecik Doğa Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü ile Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi işbirliğiyle 15 Mayıs Çarşamba akşamı, Şeyh Edebali Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi Müdürlüğü konferans salonunda, “Bilecik İlinin Sucul ve Karasal Biyoçeşitliliği” konulu bir konferans gerçekleştirildi. Konferansa konuşmacı olarak, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi-Biyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Naime Arslan ve Prof. Dr. Atila Ocak katıldı.
    
Prof. Dr. Naime Arslan, Bilecik ilinin sucul iklim çeşitliliğini ve burada yaşayan canlıları anlattığı sunumunda, Türkiye'nin sucul iklim çeşitliliği bakımından zengin bir ülke olduğunu ve Bilecik’in konum itibariyle hem Marmara, hem Karadeniz, hem de İç Anadolu Bölgesinin coğrafik yapısına sahip olmasıyla, çok farklı bitki ve hayvan formlarına ev sahipliği yaptığını söyledi.

Doğa Bize Değil, Biz Ona Muhtacız

Bilecik'te bulunan akarsularda, sulak alanlarda yaşayan, larva, endemik salyangoz, solucan, helikopter böceği ve çeşitli canlıların ekosisteme çok büyük katkıları olduğunu ve bu canlıların doğal ortamlarının insan eliyle tahrip edildiğinde, yine insanlığın tehlike altına gireceğini bildiren Prof. Dr. Arslan, "Besin zincirinin en üst tabakasında balıklar ve daha sonra insanlar yer alır. Doğa bize değil, biz ona muhtacız. Bu küçük canlılar olmazsa balık yiyecek bir şey bulamaz, biz de yiyecek balık bulamayız. Balık olmasa sular karıştırılmaz, sular daha çabuk kirlenir. Dolayısıyla bir ucu yine insanlığa dokunur.” dedi.

Yeryüzünde10 Milyonun Üzerinde Tür Var

Bilim adamlarının yaptığı çalışmaya göre yeryüzünde10 Milyonun üzerinde tür olduğu tahmin edildiğini söyleyen Arslan, “Bu kadar yüksek bir çeşitliliğin var olduğu biliniyor. 45 Bin omurgalı hayvan, 950 bin böcek türü, 20 bin kelebek ve hiç keşfedilmemiş pek çok canlı bulunmaktadır. Bugün Bilecik sınırları içinde omurgalı, omurgasız karasal veya sucul ortamlarda yaşayan yaklaşık 600 tane hayvan türü var. Bilecik’in toplanan toprak solucanı, Türkiye kayıtları için yeni bir türdür. Bilecik’in ormanlık alanlarında, gölgelik kesimlerden keşfedilmiştir.” dedi.

Bilecik’in Sucul Faunasında Nelere Sahibiz?

Bilecik’in sulak alanlarının başında Sakarya Nehri’nin geldiğini söyleyen Arslan, “Sakarya’yı besleyen ana kollarımız; Karasu Deresi, Göksu Çayı, Kocadere, Söğüt Deresi, Küçükelmalı, Bozcaarmut, Esere, Kamçı, Sorgun, Ovacık, Sarnıç Göletleri sucul canlılar için yaşam bölgesi oluşturan bölgelerdir.  Karasu Deresi, Bozüyük’ten doğup yukarıya kadar devam eden daha sonra Sakarya Nehri’ne karışıp içerisinde pek çok canlı türü ve tertemiz yaşam alanı sağlayan nadir kalmış akarsularımızdan biridir. Çukurören Şelalesi’ne baktığımızda dünyada sadece burada yaşayan bir sinek larvası bulunuyor.” Açıklamasında bulundu.

Tüm yaşam Birbirine Bağlı

“Pazaryeri Kayadersi’nde bulunan Trichoptera böceği ise, 3 cift bacağı sayesinde sürekli tabanı karıştırır, tabanın içerisindeki materyalin suyun içine karışmasını ve küçük canlıların onları yemesini sağlar. Aynı zamanda suyun oksijenlenmesine sebep olur. Yine Türkiye için yeni kayıt türü olan Vezirhan yakınlarında Çıtalı Deresi’nde bulunan Oligochaeta adındaki solucanın, koruma altına alınması gerekiyor. Çünkü düşük oranda tuzluluğa toleranslı olarak yaşar. En azından kirletilmemesi gerekiyor. Bozüyük Saraycık Karasu’da yaşayan salyongozlar olmasa da böcek larvaları olmuyor. Hepsi birbirine bağlı.”

Bilecik Önceden Deniz Altındaydı

“Bilecik Sakarya Nehri’nde kirli sularda yaşayan salyangoz türleri ise çok fazla bulunuyor. Bu salyangozların sayısının az yada fazla olduğu yerleri kirli yada temiz diye ayırt edebilirsiniz. Direkt olarak canlı size söyler,  biz buna doğanın dili diyoruz. Yeter ki biz onu okumasını bilelim. Bozüyük Karasudan toplanmış ilyocypris bipficota dediğimiz dünyanın en eski sakinlerin bulunduğu bir gruptur. Aynı zamanda denizel bir formdur. Bilecik’in önceden deniz altında olduğunu gösterir. Bu bir tuzlu su formu. Bu hayvan burada yaşadığına göre demek ki denizle bağlantısı olan bir yerden buraya geldi.”


Bilecik'in endemik (yöreye has) bitki türleri ve yabani çiçekleri üzerine bir sunum gerçekleştiren Prof. Dr. Atila Ocak, Bilecik’te yaklaşık 1500 tane bitki türü olduğunu ve ilimizin çok zengin bir konumda bulunduğunu söyleyen Ocak, 2013 yılı içinde; Bozüyük, Osmaneli, Vezirhan, Gülümbe başta olmak üzere diğer ilçeleri de kapsayan,  Bilecik’in flora (bitkiler) ve faunasını (hayvanlar) anlatan, Türkiye’nin en büyük biyolojik çeşitlilik kitabını çıkartacaklarını söyledi.

Yaşamın Temeli Bitkilerdir

“İster karada, ister denizde olsun, tüm ekosistemlerin temeli bitkilerdir.” diyen Ocak, “Dünyadaki yaşamın devamının tek ve gerçek garantisi bitkilerdir. Herhangi bir yerdeki bitki yaşamı o bölgeden alındığında oradaki yaşam da bitecektir. Bu ekosistemin bir parçası olan biz insanların da hayatı bitkilere bağlıdır.” şeklinde konuştu.

Bilecik’in Yarısı Orman

Bilecik’in coğrafi, biyolojik ve jeolojik açıdan çok şanslı bir il olduğunu söyleyen Ocak,  “Her ne kadar yüzölçümü küçük de olsa, örnek olarak Eskişehir’in 3’te 1’i kadar olsa da, Bilecik’te yaşayan tür sayısı hemen hemen Eskişehir’deki kadardır. Bilecik’in yarıya yakını orman. Bu Türkiye ortalamasının iki katı. Bu sebeple burada yaşayan canlıların çeşitliliği de çok fazla. Bunun sebebi ise öncelikle Bilecik’teki yükselti farklarının fazla olması. Bilecik, 200 ila 1800 metre arasında değişen yüksekliklere sahip bir il. Çok çeşitli ekosistemler içeriyor. Bu doğal güzellikleri korumalı ve gelecek nesillere tanıtmalıyız” dedi.

Bilecik İngiltere Kadar Zengin

Bilecik ili sınırları içinde 1500’e yakın bitki türünün doğal yayılış gösterdiğini, bu sayının örnek olarak, İngiltere’nin sahip olduğu bitki türlerinin toplamına yakın olduğunu belirten Ocak, “Bu 1500 türün 120’den fazlası sadece ülkemizde var olan türlerdir. Bilecik Orta Asya’dan gelen Irano Turan, Avrupa üzerinden gelen Euro-Siberian ve Kuzey Afrika ve Cebeli Tarık’tan gelen Mediterranean iklim sistemlerinin etkisindedir. Bu 3 etkinin kesiştiği yerde olmasıyla Bilecik, gerçekten müthiş bir zenginliğe sahiptir.” dedi.

Bilecik Türkiye’nin Bir Karışımı

“Bir yerde kızılçam varsa o bölgede Akdeniz iklimi vardır veya orası Akdenizlidir.” diyen Ocak, Bilecik’te de çok sayıda kızılçam bulunduğunu belirtti. Bu bölgede, sadece Karadeniz ikliminde yetişen sarıçam ve fındık ağaçlarının da yetiştiğini, dolayısıyla Bilecik’in bir bölümünde Karadeniz ikliminin hakim olduğunu söyledi. Bilecik’te hem iç Anadolu, hem Akdeniz, hem de Karadeniz iklimlerinde yetişen bitki türlerinin bulunduğunu, bu sebeple Bilecik’in tüm Türkiye’nin bir karışımı olduğunu söyledi.

Türkiye’nin Bitki Türleri Tüm Avrupa’dan Fazla

Türkiye’ye uzaydan bakarsanız dünyanın merkezi burasıdır. Üç kıtanın birleştiği bu coğrafyadan pek çok kavmin geçtiğini ve bu kavimlerin Anadolu’nun bitki ve hayvan zenginliğine zarar verdiklerini söyledi. Ocak, “Bundan 4000 sene önce Anadolu’nun %80 ormanlarla kaplıyken, 80 bin adet geyik yaşarken, aslanlar, kaplanlar, filler yaşarken, bugün ülkemizin orman varlığı %26 civarında. Bazı yerleri çölleşiyor. Bunun önüne geçebilmemiz için bu zenginliklerimizi öğrenmemiz gerek.” dedi.  Tüm Avrupa kıtasında 12 bin adet tür varken sadece Anadolu’da 12 binden fazla türün yaşadığını belirten Ocak, “Avrupa’ya has türlerin sayısı 2.500 iken Türkiye’de 4000’den fazla endemik tür yaşamaktadır.” dedi.

Ağaçlandırma Bilinçli Yapılmalı

Ormancıların her gördükleri stepi (çalılık alan) ağaçlandırmaya çalıştıklarını söyleyen Ocak, stpelerin kendine has biyoçeşitliliğe sahip olduklarını, biyolojik zenginliğimizin %80’ini steplerin oluşturduğunu söyledi. Üzerlerine ekilen ağaçlar büyüdüğünde buralarda yaşayan bitkilerin yok olacağına dikkat çeken Ocak, ayrıca steplerin erozyona karşı çok önemli bir koruyucu olduğunu belirtti. Steplere dışarıdan bakılınca çıplak alan gibi görünebilir, fakat yakından bakıldıklarında birer biyolojik zenginlik olduklarını söyledi.

Disiplinler Arası Çalışmayı Öğrenmeliyiz

Ormancılara seslenen Prof. Dr. Atila Ocak, “Doğayı korumak için biyologlardan yardım isteyin. Bizim ormancılara ihtiyacımız var onların da bize ihtiyacı var. Eğer biz Türkiye Cumhuriyeti için çalışıyorsak, disiplinler arası çalışmayı öğrenmemiz gerekiyor. Eğer bunu beceremesek hiçbir konuda ilerleme sağlayamayız.” dedi. Bilecik’te varolan 1500 türün en az 1000 tanesinin steplerde yaşadığını söyledi.

Bilecik Doğa Turizmi İçin Çok Uygun

Bilecik'te, ters lale, gelincik, kardelen, menekşe, geven otu, gibi binin üzerinde yabani çiçek türlerinin bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Ocak, Hz. İsa’nın başına geçirilen dikenli tacın yapıldığı ağaç olan paliurus spina chrısti’nin de Bilecik steplerinde bulunduğunu söyledi. Türkiye’de yaşayan 12 bin bitki türünden sadece bin tanesine Türkçe isim verildiğini söyleyen Prof. Dr. Atila Ocak, bunun 11 bin türün halkımızca bilinmediği anlamına geldiğini söyledi. Ocak konuşmasına, Eğer doğa turizmi yapılacaksa Türkiye’deki en şanslı illerden biri Bilecik’tir.” diyerek son verdi.

Biyo-Kaçakçılığa Dikkat

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Akıncıoğlu da Türkiye'de 12 bin bitki çeşidi olduğunu ve bu sayının 3 binden fazlası endemik türler olduğunu hatırlatarak, Türkiye'deki herkesi, biyo-kaçakçılıkla ilgili yapılan çalışmalara katkı sağlamaya ve duyarlı olmaya çağırdı. Akıncıoğlu, bir yerde o yörenin bitkilerini ya da hayvanlarını toplayan bir yabancı görülmesi durumunda, vatandaşlardan durumu hemen emniyet görevlilerine bildirmelerini istedi.

Konuşmaların ardından, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Naime Arslan ve Prof. Dr. Atila Ocak'a üzerinde Şeyh Edebali Üniversitesi'nin arması bulunan tabak hediye edildi. İlginin oldukça yoğun olduğu programa, Vali Yardımcıları Ekrem Ballı ve Süleyman Deniz, İl Jandarma Komutanı Kıdemli Albay Ertan Yıldız, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Akıncıoğlu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı 2. Bölge Müdürü Yahya Güngör, öğretim üyeleri ve çok sayıda vatandaş katıldı. 

Editör: TE Bilişim