İngiliz Savunma Bakanlığı, Birinci Dünya Savaşı’nın fitilinin ateşlenmesinden yaklaşık altı hafta önce, Osmanlı toprağı olan Abadan ve Basra’nın işgali için emir vermiştir. Bu demektir ki, Goeben ve Breslau adındaki o ünlü iki gemi Karadeniz’e açılmamış ve Rusya’nın önemli liman kentlerini bombalamamış olsaydı bile Osmanlı Devleti, Abadan ve Basra’nın işgalinden doğacak problem neticesinde yine de birilerine harp ilan etmek mecburiyetinde kalacak ve kendisini savaşın içinde bulacaktı.

 Nitekim dönemin İngiltere Başbakanı Asquith, İngiliz  parlementosunda 9 Kasım 1914’te yaptığı  konuşmasında, “ Osmanlı Devleti ortadan kaldırılacaktır ” şeklindeki ifadeleriyle daha savaşın başında gerçek niyetini açıkça ilan etmiştir. (7)

Buna rağmen, Osmanlı Devleti İtilaf devletleri (İngiltere, Fransa, Rusya) blokunda temaslarda bulunmuş fakat olumlu bir netice alamayınca Almanya’nın safında savaşa katılma durumunda kalmıştır. Zaten Sadrazam Halim Paşa, Harbiye Nazırı (Bakanı) Enver Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Bey Almanya ile ittifak yapmaktan yanaydılar.

Almanya Osmanlı Devletini özellikle yanına almak istemesinin bir nedeni Osmanlı Padişahı’nın aynı zamanda Halife olmasıydı. Eğer savaş öncesinde Cihad-ı Ekber ilan edilirse Rusya’da ve İngiltere’nin ( Hindistan ) ve Fransa’nın ( Kuzey Afrika) sömürgelerindeki Müslümanların ayaklanmaları sağlanabilirdi. Fakat 23 Kasım 1914’de ilan edilen Cihad-ı  Ekber hiçbir netice vermemiştir. Bu yüzden İngiltere sürekli Arap alemini, Hilafet konusunda Osmanlı’ya karşı isyana teşvik etmiş el altından hep Hilafetin Kureyş’e ait olduğu propagandasını yapmıştır. Çok acıdır ki Türk askerleri, Orta Doğu topklarında sadece İngiliz kurşunlarına değil, Arap kurşunlarına da hedef olmuştur.

Balkan Harbinden bitkin çıkan Osmanlı ordusu iki yıl geçmeden Birinci Dünya Harbinde Kafkasya’da, Sarıkamış’ta, Erzurum’da, Bitlis’te ve Van’da Rus ordusuyla savaştı. Çanakkale’de dünyanın en güçlü donanmalarına sahip İngiltere ve Fransa ile savaştı. Anadolu’dan yüzlerce, binlerce kilometre uzakta Filistin’de, Mısır’da, Irak ve Suriye’de savaştı. Sarıkamış’ta soğukta kırılan Mehmetçik, Sina çöllerinde, Hicaz’da ve Yemen’de sıcaktan kavruldu.(8)

1913 yılında Alman askeri reform heyetiyle Türkiye’ye gelen Liman von Sanders’in anılarında yazdıkları yürek parçalayacıdır:

“ Çorlu istasyonunda beni karşılamak için çıkarılan bölüğün bir kısım askerleri yırtık fotinli diğer kısmı ise yalınayaktı… Yürüyüş yapmaya güçleri olmadığından büyük çaplı tatbikatleri yapamadıklarını tümen komutanı söyledi” (9)

Bu savaşlar, bu yokluk, bu felaketler, çoğu zaman yapılan hatalar arasında bile Çanakkale gibi, Kut’ül Amare gibi zaferlerimiz de vardı. Türk Kurtuluş Savaşı’nın  Çanakkale’den başladığını söylerler tarihçilerimiz. Çanakkale muharebeleri, hem Birinci Dünya  Harbi’nin gelişmeleri ve sonucu, hemde harp sonrası devrenin rengi ve gelişmeleri üstüne, kader tayin edici damgasını vurmuştur. (10)

Balkanlarda iki ayda dağılıp vilayetleri silah atmadan bırakan ordumuz şimdi Çanakkale’de hem de Dünya’nın en güçlü  Devletleri ve onların orduları  karşışında bir karış toprak için bir alayın kanını bir nefeste kurban ediyorlardı…

Mustafa Kemal Paşa daha sonraki yıllarda Çanakkale Savaşı’nı anlatırken :

“ Ben Türk Milleti’nin esarette yaşayamayacağını ve bağımsızlık aşkını Çanakkale’deki azmini görünce daha iyi anladım ” diyecektir. Ve daha sonra Milli mücadelemizin lideri ve Cumhuriyet’imizin kurucusu  Mustafa Kemal  Conkbayır’ında göğüs ğöğüse çarpışmalarda askerlerine süngü taktırıp taarruz emrini verirken  çağları aşan şu emrini de verecektir:

“ SİZE BEN TAARRUZ EMRETMİYORUM, ÖLMEYİ EMREDİYORUM …”  Arıburnu cephesi işte böyle açıldı… Ya 57’inci alay.. Çanakkale’de tamamen şehit olan o şanlı alay.. Göğsüne aldığı şarapnel parçasıyla yere yıkılan  ama açılan derin yaraya ve dayanılmaz acıya aldırmadan :

“ Allah’ım.. bir muradım vardı.. düşmanın çekildiğini bir görebilseydim..” diyen Alay komutanı Hüseyin Avni bey..…ve onu yanında göremediği bebeğinin mektuba çizilmiş ayak izi koynunda toprağa düşen Kara Emin’ler…Daha nice ibretlik kahramanlık destanları.. Düşman sonunda pılını pırtısını toplayıp gidecektir.. o  gidişi Dünya gözüyle göremeyenler manevi makamlarından ruhları huzur içinde görüyor olmuşlardır inşallah…

İşte Çanakkale’de  yaratılan bu ruh  ve bu heyecan Milli mücadelemizin adeta “ önsözü ” olacaktır.

Ve o önsözü de 5 Mayıs 1915’de Yarbay’lıktan Albaylığa yükselen  Arıburnu  ve  Ağıldere Cepheleri kumandanı 34 yaşındaki MUSTAFA KEMAL  yazacaktır…

İngiliz yazarı Alan Moorehear, Gelibolu kitabında şunları yazar: “O genç ve dahi Türk şefinin ( Mustafa Kemal’in) o esnada orada bulunması, müttefikler bakımından, talihin en acı darbelerinden biridir ” (11)

Çanakkale destanı Büyük savaşı kazanmamıza elbette yetemezdi. Osmanlı bu savaşta beş cephede birden savaşıyordu. Balkanlar’da başlayan rekabet büyük savaşın çıkmasında elbette çok etkili olmuştur. Fakat Avusturya’nın Sırbistan’a saldırmak için yanıp tutuşması pimin çekilmesine yeterli  gelmiştir.

Büyük Savaş Osmanlı’nın sonunu getirmiştir, ama Türk askerinin savaş gücünü ve Türk milletinin bağımsızlık aşkını bitirememiştir. Çanakkale’den doğan yeni  ruh  Mustafa Kemal ve arkadaşlarıyla Milli mücadelede küllerinden yeniden doğacaktır.

Bir sonraki yazımızda Milli Mücadele ile devam edeceğiz.

                                                                                                          Sezai Balta

(7): Fahri Belen/ Türk Kurtuluş Savaşı

(8)(9) :Taha Akyol / 1914-1915 Felaket Yıllarında Osmanlılar ve Ermeniler

(10)(11) : Şevket Süreyya Aydemir / Tek Adam

Editör: TE Bilişim