Arkadaş bu “Akil” adam işi kafama pek yatmadı.

Bilecik’e gelirler mi? Gelmezler mi? Bilmem.

Gelirlerse ne derler, ne anlatırlar orasını da bilmem.

“Bayrağında değişmesi lazım, adını Türkiye bayrağı koyalım” diye açıklama yapan bir “akil” ile “Bende Kürt kardeşimle dağda yaşamak isterdim” diyen başka bir

” akil” neler anlatacak merak etmiyor da değilim.

Madem gelecekler, buyursun gelsinler de “biz ne diycez diye” düşünmüyor da değilim.

Madem ilimiz içinden seçili “akil” birisi yok, o halde iktidara göre Bilecik’te “Akil” olabilecek bir” Akl-ı selim” yok.

Madem “Akil’imiz” yok o zamanda “Akil” adamların anlatacaklarını, diyeceklerini, anlayıp, anlatacak heyeti kurmalıyız bizde.

Ne yapacak bu heyet:

“Akil” ADAMLARIN ANLATTIKLARINI ANLAYIP bize anlatacak. Kısaca

 A.A.A.D.A.A.H (Akil Adamların Anlattıklarını Dediklerini Anlayıp Anlatacak Heyet)

Aslında “Akil” adam uygulamasını ve dediklerine aşinayızdır, bilir dururuz ne diyeceklerini de.

Yok, yok öyle basında çıktığı gibi Osmanlı dönemi satış uygulaması Heyet-i Nasiha muhabbetinden değil, çok yıllar öncesinden biliriz.

Hani dedik ya A.A.A.D.A.A.Heyeti kurulur ve ben dahi içlerinde olmaz isem,  şimdiden diyeyim diyeceğimi…

Biliriz biz aslında dedik ya, nereden biliriz demedik.

Hoca Nasreddin’den biliriz.

Temel’den, Dursun ve Fadime’den biliriz.

Karatepeli fıkralarında, yediğimiz dayaklardan biliriz…

Hatırladığım en eski Akil adam oluşumu Hoca Nasreddin zamanından bilirsiniz;

Timur, Akşehir’e bir erkek fil getirmiş. Başıboş gezen fil, ekili alanları silip süpürmüş, bağlara bahçelere zarar vermiş. Üstelik yiyeceğini de Akşehirliler sağlıyormuş.

Kısacası, fil şehrin başına bela olmuş.
Sonunda Akşehirliler Hoca’ya gidip;
-Hoca Efendi Timur’a ancak sen söz geçirebilirsin. Sen “Akil” adamsın.

Gidip konuşsak, şu­nun bir çaresine baksan.
- Haklısınız, yarın benimle birlikte on-on beş kişi gelsin, hep birlikte gidip Timur’a derdimizi anlatalım.
Ertesi gün Hoca önde, diğerleri arkada, yola koyulmuş­lar. Fakat yol boyunca gruptakiler birer ikişer ayrılmış. Ti­mur’un otağına yaklaştıklarında Hoca dönüp ardına bir bak­mış, kimse yok… Hepsi korkudan kaçmışlar. Timur’un yanı­na gelen Hoca:
Yanında yöresinde kimse kalmayınca Akil davranmış

- Efendim, biz Akşehirliler getirdiğiniz fili çok sevdik. Ama hâline acıyoruz. Zavallı hayvan tek kaldı. Akşehirliler bir de eşini getirtmeniz için beni yolladılar demiş.
Timur bu sözlerden hoşlanmış;
- Akşehirlilere selam söyle, isteklerini yerine getireceğim.

Hoca oradan çıkıp kendisini dört gözle bekleyen Akşe­hirlilerin yanına varınca;
- Muştular olsun! Belanın eşi de geliyor!

“Akil” adamlarla ilimize siyasilerde gelecek mi? Bilmiyorum. Muhtemelen “Akil”ler yalnız olacak.

Sonuç olarak ta belanın katmerlisi de bizim üstümüze gelmeye…(gerisini siz deyin gari)

Siyasi iktidar; “yola çıktık, dönmek yok diyor.

Oyunu kuralına göre oynayacağız. Sizin ne anladığınız önemli değil.” Bence de…

Önemli olan iktidarın seçtiği Akillerin, bizim seçeceğimiz A.A.A.D.A.A. heyetine anlatıp, bizim A.A.A.D.A.A. Heyetinin anladıklarından bize anlatacakları.

Anlatacaklarda şimdiden Akillerin söylemlerinden anladığım “Türk” lükten vazgeçin muhabbeti. Bizim heyet bunu nasıl anlayıp, anlatacak?

Konuda neler olduğunu, neler yapacağımızı bilmediğimizden dayağı yine biz yiyecez.


Çobanın biri hiç namaz kılmamış ve kılınırken de görmemiş. Ağası bir gün satmak için kente davar indirmiş. Çobana malı kasaba pınarına yatırmasını söylemiş.

O gün de Cuma imiş. Birer ikişer Cuma abdesti almaya gelirmiş insanlar.

 Çoban da gönlünden:
- Herhalde bir ölet var. Bizim azık da az. Ağa kim bilir ne vakit gelecek diyerek elini yüzünü yıkamış ve davarları Karabaş'a emanet edip, bir ihtiyarın arkasından koşmuş, camiye gelmiş, hutbeyi dinlemiş. Daha sonra namaza durulmuş. O da diğerlerine bakarak, namaz kılmaya başlamış.

Rükû’a vardıkları anda bizim Karatepeli, birdirbir oynadıklarını sanarak, önündeki adamın sırtına atlamış. Neye uğradığını şaşıran adam, arkasını dönmüş ve Karatepeliye olanca gücüyle bir tokat atmış.

 Bizim yankılı hiç tınmamış. Harhel namaz böyle olur diye ve o vakte kendisi gibi herkes ayağa kalkmış olduğundan arkasına dönmüş ve o da kendi arkasındakine basmış tokadı.

Artık cemaat namazı bir yana bırakıp, çobanı dövmeye başlamış. Çoban kaçarken, gücünün yettiğince bağırarak:
— Yahu siz ne biçim adamlarsınız be, oyunu siz çıkardınız, siz cızlıyorsunuz diye kaçarken güzel bir dayak yemekten de kurtulamamış.

 

Eee, bizim içinde ilk olacak ve nasıl olacağını bilmiyoruz, cızlayıp ta bize dönerlerse bilmem…


Ölet: Ölü, cenaze. Azık: Yol yemeği, kumanya. Tınmak: üstüne alınmak. Cızlamak: Oyunda hile yapmak.

Elbette gelecek olan Akillere gerek il olarak gerek A.A.A.D.A.A.K heyeti olarak gereken saygı ve özeni göstereceğiz.

Töremiz misafir için ne emrederse onu yapacağız.

Dönüşlerinde de bizi hatırlamaları için güzel bir hediye vereceğiz.

Sakın yanlış anlaşılmasın hediye derken Temel’inkini kastetmedik.

Karadenizliler, bir konferans düzenlerler. Bu konferansa konuşmacı olarak ünlü bir 
Amerikalı bilim adamı da davet edilir. Amerikalı konuk, bir hafta erken gelir, hem tatil yapar hem de Türkleri yakından tanıma fırsatı bulur, halkla kaynaşır, kendini sevdirir. Karadenizliler ile Amerikalı bilim adamı hemen her konuda anlaşırlar uyum içinde konferans biter. 

Ayrılık günü gelir, Karadenizlileri alır bir düşünce. Biz bu değerli bilim adamına nasıl teşekkür edelim? Aralarında toplanırlar, başkan konunun önemini vurgulamak için der ki: 
Biz bu Türk dostu, değerli bilim adamına nasıl bir hediye alalım ki bizi unutmasın? Hem 
kullanışlı bir şey olsun, hem her eline aldığında bizi hatırlasın?" 
Salonda kısa bir sessizlik olur, arka sıralardan Temel elini kaldırır: 
''Sünnet ettirelim."

 

Bu “Akil” işine valla kafam yatmıyor ama gelirlerse, hoş gelirler.

Bizim A.A.A.D.A.A.Heyeti ne der bilmem ama bence;

Hoş gelir, boş giderler.

Adam ben Kürt’üm diyorsa eyvalla ama o Kürt diye bende Türklüğümden geçecek değilim.

Anadolu coğrafyasında yaşayan tüm etnik grupların kendi kimliklerini, dillerini, kültürlerini yaşatmak haklarıdır. Buna elimden gelen desteği yaparım.

Herkes kendi kimliğine ve inancına sahip çıkmalı devlet bunu sağlamalıdır. Bunun içinde gerekirse kavganın içinde bende yer alırım.

Herkes kendi kimliğine sahip olur, kendi adını söyler, kendi dilini öğrenir, kendi kültürüne sahip olmaya çalışır.

Ama kalkıp da bu yüzden bana kimliğini kaldır derseniz…

O kaaaaa uzun boylu değil…

Hoşça Kalın. Dostça Kalın. Saygılarımla…