Değerli okurlar,

Sosyal medya, milenyumla birlikte hayatımıza giren, gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerdeki nüfusların hemen hepsi tarafından çok kolay bir şekilde kabullenilmiş bir mecradır. Bu sosyal ağa ulaşmak oldukça basittir. Ve bu ortama girmek için gereken cihazlarda bir o kadar çeşitlidir. Yaşları fark etmeksizin her birey, gündemi sosyal ağları, ve herhangi teknolojik bir cihazın takibini kolaylıkla internet üzerinden yapabilmektedir. Bireyleri kendisine bağımlı kılan bu sosyal ağların elbette etkileri de çok çeşitlidir. Sosyal medya tanıştığı her insanın siyasal, kültürel ve eğitsel dünyasına direkt olarak etki etmektedir. İnsanlar sosyal medya üzerinden örgütlenebiliyor, bilgi aktarımı yapabiliyor ve haberleşebiliyor. Bu da sosyal medyayı sadece bir eğlence mekânı olmaktan çıkarıyor ve önemini gözler önüne seriyor. Sosyal medya artık uluslar ve gruplar açısından gerçek ve güçlü bir silah niteliğinde. Tabi önemli olan konu “Acaba bu silahın amacına uygun kullanılarak hedefe varmaya yararlı mı olacağı yoksa bu güçlü silahın kontrolden çıkarak elde patlayıp bir jenerasyonu tehlikeye mi sokacağı”dır. Yazımızın başında belirttiğimiz üzere sosyal medya bir anda hayatımıza giriş yapmıştır. Ve bireyler, farkına varmadan bu sanal ağın ortasına düşmüşlerdir. Bu durumda kaçınılmaz bir problemi, yani ‘’kontrolsüz bir sosyal medya salgını‘’nı ortaya çıkarmıştır. İlk başta sadece gençlerin vakit geçirdiği ve gereksiz bir uğraş olarak görülürken, daha sonraları siyasal hareketlerin bu mecraları kullanarak örgütlenmesiyle ve büyük bir insan potansiyeline hitap etmesiyle öneminin farkına varılmıştır. Biz, yazımızda sosyal medyanın bireysel ve toplumsal açıdan ne denli önemli olduğuna, nasıl kontrol edilebileceğine, asıl olarak ta kontrolsüz büyüyen sosyal ağların ne gibi sonuçlar doğuracağına değindik.
Günümüzde İnternet’le birlikte ortaya çıkan yeni medya ortamları bireysel ve toplumsal iletişim süreçleri ile birlikte yaşamın tüm alanlarını dönüştürmüştür. Yeni medyanın en önemli etkilerinden biri ise toplumsal hareketler üzerinde olmuştur. Farklı toplumsal muhalefet odaklarının, kurumların ve grupların bir araya gelerek örgütlenme ve bunu eyleme dökme pratikleri sosyal medya ortamlarında yeni ve farklı bir boyut kazanmıştır. İnterneti önemli bir araç olarak benimsediklerinden beri son yıllarda dünyanın birçok yerinde meydana gelen protesto ve işgal hareketleri; akışkan örgütlenme modelleri, lidersiz olma ve kendiliğindenlik özellikleri nedeniyle akademisyenlerin en çok araştırdıkları konuların başında gelmektedir. Günümüz toplumunu merkezsiz bir ağ olarak gören teoriler, siyasi katmanların üstlerinden de destek görerek toplumsal hareketlere birçok anlam yüklemekte ve İnterneti adeta 21. Yüzyıl’ın Che Guevara’sı olarak bu hareketlerin sosyal medya aracılığıyla kazandığı devrimci güçlerini vurgulamaktadırlar. Bu çalışmada, son yıllarda mobil teknolojilerin de yaygınlık kazanması ile birlikte artan sosyal medya kullanımının toplumsal hareketlere etkisi, kullanım biçimi ve yeni bir protesto kültürü ve anlatısının oluşumu sürecindeki rolü dünyadaki belli başlı hareket örnekleri üzerinden kuramsal olarak tartışılmaktadır.
İnsanın bilgiye olan ihtiyacı insanlık tarihi kadar eski olup, günümüz bilgi çağında, bilgiye verilen önem her geçen gün artmaktadır. İnsan belli teknolojilerin kullanımıyla, ilkel toplumdan tarım toplumuna geçmiştir. İlkel toplumda, doğanın verdiğiyle yetinen insan
tarım toplumunda ekip-biçerek daha çok üretmeyi başarmıştır.
Tarımsal üretimin ana girdisi toprak olmuştur. Sanayi toplumu döneminde, toprağın yerini sermaye malları yani makinalar ikame etmiştir. Mekanik düşünce ve bu teknolojinin ürünü olan makinalar sanayi toplumunun temel belirleyici unsuru olmuştur. Sanayi toplumunda zenginlik ve refah artışının kaynağı sermaye malları olmuştur.
Bilgi çağı, servet yaratmada bilginin öne geçtiği dönemi tanımlamak için kullanılan bir kavramdır. Böylece maddi sermayenin yerini zihinsel sermaye almıştır. Zihinsel sermayenin belli bir yere sınırlanmayan yapısı, bütün yönetim ve toplum ilişkilerini değiştirmiştir.
Bazı yazar ve düşünürler ile, gelecek bilimciler şu anda girmekte olduğumuz dönemi farklı şekillerde tanımlamışlardır. Bu yeni toplumsal yapıyı Daniel Bell “Endüstri sonrası toplum” Peter F.Drucker “bilgi toplumu”, Zbigniev Brzezinski “Teknokratik çağ”, John Naisbitt ve
Patrico Aburdane, “büyük yönelimler çağı” ve Y.Masuda ise “enformasyon toplumu” olarak nitelendirmişlerdir.
Sanayi toplumu, ekonomiyi kıt kaynakların kullanımı ve dağıtımı ile ilgili bir bilim dalı olarak tanımlamaktadır. Şu an sürecini yaşamakta olduğumuz bilgi toplumunda bu tanım geçerliliğini kaybetmiştir. Çünkü temel stratejik kaynak haline gelen bilgi, kıt bir kaynak değildir. Bu nedenle bilgi kavramı için azalan verimler yasası geçerli değildir. Aksine artan bilgi birikimi ile artan verim yasası geçerli olmaktadır. Bilgi diğer üretim faktörleri olan sermaye ve toprak gibi birbirini tamamlayan bir üretim faktörü değil tersine onların yerine ikame edilebilen bir üretim faktörüdür. Bilgi diğer üretim faktörlerine göre çok daha akışkan bir özelliğe sahiptir. Günümüzde bilgi, fiber optik kablolarla ışık hızıyla taşınabilmektedir. Bilgi aynı zamanda paylaşılabilir ve bölünebilir özelliklere de sahiptir.
21. yüzyıla hazırlanan ülkeler bilgi ağlarını çağın en son teknolojik imkânlarından yararlanarak yeniden teknolojinin vazgeçilmez bir ihtiyacı olan teknolojik altyapıyı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bill Clinton’un 1993 yılı teknoloji politikası dokümanında; önemle vurgulanan başlıklardan bir tanesi de, ülkenin bilgi ağları altyapısının çok hızlı ve daha kapasiteli olarak yenileştirilmesi konusu olmuştur. Türkiye’nin de 21. yüzyıla hazırlanırken teknolojik altyapısının bilgi çağının ihtiyaçları doğrultusunda yeniden yapılanması vazgeçilmez bir zaruret olarak ülkenin öncelikleri arasında yer almaktadır.

Teknolojik gelişmeyi bir hayat tarzı olarak algılayan bilgi toplumu ülkelerinde, haberleşme araçlarının yaygınlaşması ile zaman ve mekân boyutları kısalmış, ülke içerisinde olduğu gibi ülkeler arasında da bir bütünleşme doğmuştur. Toplumların yaşama seviyeleri kitle haberleşme araçlarındaki ilerlemeler sonucunda birbirlerine intikal etmiş, toplumların siyasi ve sosyal yapıları karşılıklı etkileşme içine girmiştir.

Bilgi toplumunun insanı; tahlil, sentez, araştırıcılık, müteşebbislik, objektiflik, pratik yaratıcı düşünce, problem çözme ve karar verme hüner ve teknikleri, gereğinde grup çalışması yapabilme, etkili konuşma, etkili takdim, rapor yazma ve sunma tekniklerini çok iyi bilen insanların vasıfları olarak tanımlanmaktadır. 21. yüzyılın insanının özellikleri olarak görülen bu özelliklere sahip bir toplum oluşturmak 21.yüzyıla ümitle bakmanın gerek şartı olacaktır.

Bilgi toplumunda; ülkelerin gelişmişlik seviyelerinin ölçümü, ürettikleri çelik, enerji gibi maddi değerlerle değil, bilgisayar kullanımı, elde edilen, işlenen, saklanan bilgi miktarı ile yapılmaya başlanmıştır. 21. yüzyıla girerken gelişmişlik ölçümü, fiziki büyüklük gibi ölçü miktarlarından ziyade bilgiye dayalı değerlerle yapılmaya başlanmıştır. Sanayinin kurulmasında, yenileştirilmesinde, işletilmesinde yer alan yeni teknolojiler, stratejik yeni görevleri nedeniyle giderek önem kazanmaya başlamışlardır. Bundan dolayı, bu teknolojileri edinip, üretebilir duruma gelmek ülkenin ekonomisinde olduğu kadar ülkenin bütünlüğü ve güvenliği açısından da son derece önem kazanmaktadır.


Bu teknolojilerin; iletişim, denetim ve otomasyon ile iç içe olmaları nedeni ile ülke sınırlarını aşmak, sanayi yapılarını zorlamak ve onları yeniden şekillendirmek gibi özellikleri de bulunmaktadır. Sanayi toplumunun seri üretim özelliklerine karşın bilgi toplumunun üretim faaliyeti büyük oranda küçük işletmelerde olmaktadır. Çağın ileri teknolojileri; insanlara hızlı karar alma, uyum, kişinin kendi işine ve zamanına tasarruf etmesi gibi bazı zaruri mecburiyetleri de getirmektedir.
Bilgi toplumunun en önemli özelliklerinden bir tanesi hazır bilgilere erişebilme imkânının olmasıdır. Enformasyon teknolojisindeki hızlı gelişme, üretim için her türlü bilgi akışını hızlandırıp kolaylaştırdığı gibi zaman ve mekân kullanımında sağladığı avantajlarla, üretimde etkinlik ve verimlilik artmıştır.

Bilgi iletişim teknolojilerinin sağladığı imkânlarla ailenin faturaları, bankadaki hesap durumunun öğrenilmesi ve ödenmesi, geceleyin değişik zamanlarda gelen elektronik posta gazetesinin sabah kahvaltısında okunma imkânı hazırlanmaktadır. Bu teknolojik imkânlar sayesinde veri bankalarına ve insan bilgisinin neredeyse bütününe ulaşabilmektedir. Araştırma faaliyetleri evdeki terminaller yardımıyla araştırmacının iş arkadaşlarına ulaşma imkânı verdiği gibi diğer ülkelerdeki bilim adamlarına ulaşma imkânı vermektedir. Bu imkânla bilim adamları arasında görüş alışverişi ve hatta herhangi bir araştırmadaki problem tartışılabilir, çözülebilir olmuştur. Dünyada her yıl milyonlarca bilgi üretilmekte, yayılmakta ve kullanılmaktadır. Bunları oturup yeniden keşfetmenin zamanı çoktan geçmiştir. Önemli olan nerelerde ne gibi ve ne miktarda bilgiler bulunduğunu ve bunlara nasıl erişilmesi gerektiğini bilmek ve böylece kısa zaman da öne geçmeyi planlamak hedeflenmelidir. Tüm bilgileri yeniden üretmeye kalkmak imkânsız olduğu kadar buna ne zaman ne de kaynak yeter. Bunun için üretileni almak bilinmeyeni araştırıp bulmak en doğru olanıdır. Bundan dolayı ülkeler gerek kendi bünyelerinde ve gerekse ülkeler arasında bilgi ağları oluşturmuşlardır. Bunlar bilgi üreten, bilimsel yayımlardan dokümanlar çıkaran, araştırma personelinin eğitimini üstlenen odaklardır.

Bilginin araştırma-geliştirme faaliyetlerinde kullanılmasını etkin bir duruma getirmek için milli ve milletlerarası bilgi ağına olan ihtiyaç giderek artmaktadır. Bilgi ve haberleşme teknolojilerindeki gelişmeler ülke içi ve ülkelerarası bilgi iletişimini hızlandırmış ve araştırmalara büyük kolaylıklar sağlamıştır. Ayrıca araştırma-geliştirme faaliyetlerinin milletlerarası platformlarda yürütülmesi çok uluslu kuruluşların yararına olmaya başlamıştır. Bu ihtiyaç giderek globalleşen araştırma ağının gelişmesine neden olmaktadır.

Bilgi Toplumuna Uygun Eğitim

Web, internet, bilgi ve iletişim teknolojileri günümüzde hem bireylerin hem de toplumların doğasını etkilemekte ve yeniden şekillendirmektedir. Bu dönüşümün bir sonucu olarak, eğitim alanında paradigma değişimi yaşanmış ve yeni pedagojik yaklaşımlara ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaca bir yanıt olarak, bağlantıcılık (connectivism) yaklaşımı George Siemens ve Stephen Downes tarafından ortaya atılmıştır. Bağlantıcılık, 21. Yüzyıl dijital bilgi çağında ağlar üzerinde öğrenmeyi açıklayan bir öğrenme kuramıdır.

Bilgi toplumu, her tür bilginin yeni haberleşme teknolojileri ile fertlerin ulaşabilme ve kullanma imkânının sağlandığı toplumdur. Her tür malumatın, çok geniş ve zengin teknolojilerle elde edilme imkânı kendiliğinden bilgi toplumunu oluşturmaz. Bilgilerin toplum fertlerinin düşünce süzgecinden geçirilip yorumlanması ve günlük hayatın organik bir parçası haline gelmesi ile sağlanabilir.


Yeni nesillerin çağdaş bir eğitim sistemi içerisinde hızla değişen teknolojik ortama ayak uydurabilmesini sağlamak ve bilgi toplumunu oluşturabilmek için devlete önemli görevler düşmektedir. Bilgi toplumu, gittikçe daha üst düzeylerde, yetişmiş, daha nitelikli ve verimli bir insan gücü talep etmektedir.
Bilgi toplumunu oluşturacak insan gücünün hazırlanmasında eğitime önemli görevler düşmektedir. Bunun için hazırlanacak eğitim programında;
1- Bilgiyi temel olarak alan bir eğitim programı eğitimde uygulanmalıdır.
2- Serbest düşünen, tartışabilen bir toplumun oluşturulmasına çalışılmalıdır. Eğitimde çocuklara daha fazla düşünme, tartışma ve araştırma ortamı sağlanmalıdır.
3- Yetişkinlerin eğitimi ve teknolojiye adaptasyonuna yönelik sürekli eğitim programları hazırlanıp uygulanmalıdır.

Neden-sonuç ilişkileri ve soru sorma alışkanlığının çocuklara verilmesi gereklidir. Soru soran, araştıran ve tartışan bir toplum oluşturmak eğitimin en önemli hedeflerinden biri olmalıdır. Bu şekilde yetiştirilen çocuklar araştırma-geliştirme faaliyetlerine önem vereceklerdir.

Bilgi toplumu, bilgili nesillerin yetiştirilmesi, eğitimin yaygınlaştırılması ve eğitim seviyesinin yükseltilmesiyle sağlanacaktır. Gelişmenin esas unsurunu oluşturan yetişmiş insan
gücü eğitim ile sağlanabilmektedir. Toplumda bilimsel düşünceyi bir hayat tarzı haline getirmeden bilgi toplumu oluşturulamaz. Bir ülkenin geleceğini eğitilmiş insan gücü belirlemektedir.
Küreselleşme, Yeni Medya Ortamı ve Toplumsal Değişim
Küreselleşme, son yıllarda üzerinde en çok tartışılan, çok farklı anlam ve değerler yüklenen, çok farklı tanımlamalara ve nitelemelere konu olan kavramların ba¬şında yer almaktadır. Kısaca, “dünyanın tek bir mekan olarak algılanabilecek öl¬çüde sıkışıp küçülmesi anlamına gelen bir süreci” ifadesiyle ta¬nımlanan küreselleşme, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel değerlerin ve bu de¬ğerler çerçevesinde oluşmuş birikimlerin ulusal sınırlar dışına taşarak dünya ge¬neline yayılması şeklinde değerlendirilmektedir.
McLuhan ise 1962 yılında yazdığı bir metinle yeni iletişim teknolojilerinin yaşam¬larımızdaki etkisini kavramak üzere sık sık söylenilen “global village” yani “küresel köy” terimini ilk defa kullanan kişi olmuştur.Coğrafi sınırların önemini yitirmesi ve kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile birlikte fiziksel mekan yeni bir boyut kazanmıştır. Artık birey dünyanın neresinde olursa olsun dünyada olup biten olayları anında izleyebilme ve olaylardan haberdar olabilme şansına sa¬hiptir. Son yirmi yıldır daha önce yaşanmamış bir hızda olan küreselleşme hareketi sonucunda toplumsal anlamda hızlı bir değişim yaşanmaktadır. Bu değişimin temel noktası yeni iletişim ve enformasyon teknolojilerindeki gelişmelerdir.
Bu gelişmeler sonucu dünya gerçekten ‘küresel köy’ olmaya daha da yaklaş¬mıştır. Özellikle internet medyasının getirdiği özgür ve geniş alan ise edilgen ko¬numdaki kitlelerin seslerini duyurmalarını sağlamıştır. Sivil toplum hareketleri artık seslerini duyurmak için televizyon kanallarının dikkatini çekmeyi beklemeyi bırakmış kendi sosyal medyaları aracılığı ile topluluklar kurarak yönetir hale gelmişlerdir. Enformasyonu yönlendirmedeki bu hareket gücü öyle bir noktaya gelmiştir ki kitlelerin biriken enerjileri meydanlara taşımış ve devrimlerin hareket noktası olmuştur.
Geleneksel iletişim araçları televizyon, gazete ve radyo hem iletişim araçlarının sahipliğinde hem de içeriğin belirlenmesinde merkeziyetçi bir yapıya sahipti. TV istasyonları bir ya da birkaç kişinin sahipliğindeyken, uluslararası alanda tekellerin kontrolündeydi. Yeni iletişim teknolojileri sayesinde bu hegemonyalar yıkılmaya başlanmıştır. Çeşitlenme ve parçalanma ile kontrol tekeli çok merkezli hale gel¬mektedir. Yeni iletişim teknolojileri, özellikle internet teknolojisi kullanıcıların kendi elektronik gazetesini oluşturmasına da imkan vermektedir
Yaşanan yeni teknolojik devrim ile yeni bir toplumsal dönemin başladığı söy¬lenebilir. Yeni iletişim teknolojileri bilgi miktarını artırması, bireysel iletişime im¬kan sağlaması etkileşim ve evrensel erişim imkanı sağlaması gibi özelliklerinden dolayı katılımcı demokrasiyi gerçekleştirecek bir araç olarak değerlendirilebilir. Hatta Friedman yeni ortamda birey için ‘süper güçlendiril¬miş birey’ tabirini kullanmaktadır. Underwood da “internetin tercih edilme ne¬denlerinden biri, kullanıcılara geleneksel medya şirketlerinin “tek’ten çok’a” to¬talarizmini dengelemek için internetin demokratikleştirici potansiyelinden hare¬ketle demokratik ağ iletişiminin “çok’tan çok’a” doğasından yararlanma fırsatı sunmasıdır’diyerek yeni iletişim araçlarının demokra¬tikleştirici etkisinden bahsetmiştir.
İçinde bulunduğumuz toplumu betimleyen resmin diğer bir parçasında da ağ toplumudur. Çağımız toplumu artık, herkesin her yerde ve her zaman istediği yere bağlanabildiği çağdır ve ‘ağ toplumu’ olarak tanımlanır. Ağ toplumunu etkin kılan en önemli özellik, iki yönlü iletişim, bir başka deyişle etkileşim (interacti¬vity) dir. Yakın dönemde ortaya çıkan ‘sosyal ağlar’ kavramın¬dan bahsetmek gerekmektedir. Yüz yüze iletişimlerde birey iletişime geçtiğinde karşısındaki tarafından tanımlanırken sosyal ağlarda ise birey kimliğini adeta inşa etmektedir. Kurgulanan bir kimlik ve bu kurgu kimliklerin oluşturduğu bir ağdan bahsetmek mümkündür.
Küreselleşme yaklaşımı ile görüldüğü gibi kamu yönetimi, kamu hizmeti ve organizasyonları köklü bir biçimde değişmiştir. Ulusal egemenlik ulus devletten olağanüstü örgütlere doğru kayarken, yerel yönetimler ve sivil toplumun da etki alanı alabildiğince genişlemektedir.
14. yy ‘da basının, 19.yy’da fotoğrafın modern toplum ve kültürün gelişimindeki devrimci etkisi gibi; günümüzde yeni medya devrimini yaşamaktayız. Yeni medya devrimi tüm kültürün üretim, dağıtım ve iletişimin bilgisayar aracılı formlarına doğru kayması anlamına gelmektedir. Manovich, basılı basının sadece kültürel iletişimin dağıtım basamağını; fotoğrafın kültürel iletişimin türünü etkilerken, yeni medyanın iletişimin oluşturulma, saklanma ve dağıtıma kadar tüm aşamalarını; duran görüntü, hareketli görüntü, ses, metin gibi tüm türlerini etkilediğini savunmaktadır.
Kültürün değişmesi toplumsal değişimi de beraberinde getirmektedir. Yeni medya bu açıdan düşünüldüğünde sadece kültürel ürünlerin dijitalize olmadığı; kişilerarası ilişkilerin de dijitalize olmaya başladığı yorumu yapılabilir. Sosyal medya olgusu bu yorumu örneklendirebilmektedir. Dolayısıyla yeni medyanın sosyolojik boyutunu da incelemek gerekmektedir.
Yeni Medyanın Sosyolojik Boyutu
İletişim alanındaki değişimler sosyal ilişkileri ve dolayısıyla da toplumsal yapıyı da etkilemektedir. Aynı şekilde toplumsal yapının ortaya koyduğu ihtiyaçlar da teknolojik gelişmeleri tetikleyebilmektedir. Bu bağlamda yeni medyanın sosyolojik boyutu incelenirken toplumsal, tarihsel değişimlerle teknolojik gelişmelerin etkileşimli olarak incelenmesi gerekmektedir.
İnternetin tarihini inceleyen Johnny Ryan, internet teknolojilerini endüstri çağının çocuğu olarak görmektedir. Ona göre dijital iletişimin ortaya çıkışından çok önce buhar gücünün kullanımı, telgraf, endüstrileşen ticaret ve savaşlar dünyanın temposunu hızlandırmıştır. Dijital çağın getirdiği değişim endüstri devriminin yarattığı kontrol ve hiyerarşiye dayalı merkezileşmiş dünya düzeninde merkezi noktaların ortadan kalkarak, ağ ve şebekeler boyunca uzanmış çok sayıda noktanın var olduğu bir yapıyı getirmiş olmasıdır. Politik ve kültürel yaşam da bu ağ yapısına göre yeniden yapılanmaktadır.
Ağ toplumu yapısı bunların yanı sıra sosyal ilişkileri, kişiler arası ilişkileri de ortaya koyduğu yeni iletişim yapıları ile etkilemiştir. Bu bağlamda yeni iletişim teknolojilerinin gelişiminin ve internetin medya alanına kazandırdığı kavramlardan biri olan sosyal medya, ağ toplumunun internet alanındaki yansıması gibidir. Yeni medyanın sosyal boyutunu kullanıcılar tarafından düzenlenen içeriklerle ve bu içeriklerin kullanıcılar arasında oluşan ağda dolaşıma girmesiyle meydana getirilen sosyal medya siteleri oluşturmaktadır.
Anthony Mayfield, sosyal medya türlerini sosyal ağlar, bloglar, wikiler, podcastler, forumlar, içerik toplulukları ve mikrobloglar olmak üzere 6’ya ayırmaktadır. Sosyal ağlar insanların kişisel web siteleri kurarak, arkadaşlarıyla iletişim kurmalarına ve içerik paylaşmalarına olanak sağlamaktadır. Facebook, MySpace, Wikipedia, Apple iTunes, YouTube, Twitter gibi internet siteleri sosyal ağlara örnek olarak gösterilebilmektedir. Mayfield’e göre sosyal medya insan olma özellikleriyle yakından ilişkilidir.
Yazar sosyal medyayı düşünceleri paylaşmak, biraraya gelmek, ticaret yapmak, arkadaşlar aramak, tartışmalar yapmak gibi insani özelliklerin internete yansıması olarak görmekte ve çok hızlı bir şekilde yayılmasını da bu özelliğine bağlamaktadır. Teknolojilerin gelişmesiyle, dijital kameraların, fotoğraf makinelerinin ucuzlaması, hızlı internet erişiminin artması gibi bu alandaki maliyetlerin azalması ve kullanımın basitleştirilmesiyle insanlar kendi fotoğraflarından, videolarından, düşüncelerinden, sözlerinden kendi içeriklerini oluşturarak bunları yayabilme şansı elde etmiştir. Bu özellikleri sayesinde sosyal medya siteleri çok kısa süre içerisinde tüm küreye yayılmıştır.
Nielsen’in 2011 Mayıs raporuna göre ABD’de 128,2 milyon YouTube kullanıcısı bulunmaktadır. Youtube’un güncel istatistiki verilerine göre siteyi her ay 800 milyondan fazla farklı kullanıcı ziyaret etmektedir. YouTube'a bir ayda yüklenen video süresi, ABD'nin üç büyük yayın kuruluşunun 60 yılda oluşturduğundan fazladır. 2012 sosyal medya kullanım istatistiklerine göre Twitter 555 milyon kullanıcısıyla Facebook’tan sonra ikinci sırada gelmektedir. Kullanıcılar aylık ortalama 405 dakikalık süreyi Facebook’ta geçirirken; Twitter 89 dakika ile üçüncü sırada gelmektedir. Yapılan sayımlara göre 2010 Aralık ayına kadar olan dönemde Twitter’da toplamda 29 700 500 268 adet tweet atılmıştır. 2009 yılında saniyede 300 tweet atılırken bu rakam 2010’da saniyede 1000’i aşmıştır. Bu sayı son ölçümlere göre 4000’e yaklaşmaktadır. Bu rakamlar da sosyal medyanın yaygınlığını ve yoğun kullanımını ortaya koymaktadır.
Sosyal medya sitelerinin en başında gelen Facebook’un kullanım yoğunluğunu gösteren istatistikler incelendiğinde, sosyal medya olgusuna farklı bir açıdan bakma gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu verilere göre Ekim 2012 itibariyle aktif kullanıcı sayısı dünya çapında aylık 1 milyara yaklaşmıştır. Mayıs 2012 verilerine göre her ay Facebook’da harcanan toplam süre 700 milyar dakikadır. Kullanıcıların %50’si her gün sayfasına giriş yapmaktadır. Her 20 dakikada Facebook’ta 1 milyon link paylaşılmakta, 2 milyon arkadaşlık teklifi gönderilmekte ve 3 milyon mesaj iletilmektedir. Facebook sitesi 70’in üzerinde dile çevrilmiştir ve kullanıcıların %75’inden fazlası ABD dışındaki ülkelerdedir. Kullanıcılar günlük 20 milyonun üzerinde uygulama indirmektedir. Her ay 500 milyonun üzerinde üye facebook uygulamalarını kullanmaktadır. 7 milyonun üzerinde uygulama ve web sitesi Facebook bağlantısı içermektedir. 350 milyon aktif kullanıcı Facebook’a telefonları aracılığıyla erişmektedir. Dünya çapında 475’in üzerinde telefon firması ürünlerinin özellikleri arasına Facebook erişimini eklemiştir. Facebook’u en çok kullanan ülkeler ABD, Brezilya, Hindistan, Meksika, İngiltere, Türkiye, Filipinler, Fransa ve Almanya şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye 32 354 900 kullanıcıyla bu sıralamada 7. sırada yer almaktadır.
Bu denli yoğun kullanılan ve yaygın olan sosyal medya sitelerini insanların sadece içerik oluşturduğu, paylaştığı, dijital olarak sosyalleştiği mecralar olarak yorumlamak zayıf bir açıklamadır. Facebook gibi sitelerin küresel anlamda bu denli yaygın bir ağ olması sadece bir iletişim yöntemi olarak değerlendirilemeyeceği anlamına gelmektedir. Bu açıdan sosyal medya siteleri sadece sosyal ilişki yapılarını etkilememekte, bu ağların kullanıcı sayılarının yüksekliğinden dolayı ekonomik anlamda önemli potansiyelleri bulunmaktadır. Bunun anlaşılması için yeni medyayı ekonomik perspektiften ele almak gerekmektedir

Yeni Medyanın Ekonomik Boyutu: Dijitalleşen Kapitalizm
Yeni medyanın kültürel ve sosyal boyutunun yanı sıra, bu kavramın doğru bir şekilde çözümlenebilmesi için ekonomik boyutunun da incelenmesi gerekmektedir. Çünkü yeni medyanın sahip olduğu ticari potansiyel, kültürel ve sosyal boyutunu da kapsayarak kapitalizmin dijital alana yayılmasını sağlamıştır.
Ekonomi politik açıdan internetin oluşmasına yol açan endüstriyel yapıların yanı sıra internetin oluşturduğu endüstriyel yapıların da değerlendirilmesi gerekmektedir. Funda Başaran bu bağlamda internetin altyapı, hizmet ve içerik katmanlarındaki üreticiler ile iletişimin dağıtım, medya ve bilişim endüstrilerinin yakınsadığını savunmaktadır. Bu durum alandaki uluslararası şirketlerin etki alanını güçlendirmesinin yanı sıra internetin gelişimi ve yaygınlaşması dünyayı ekonomik, politik ve toplumsal düzeyde değişime uğratmıştır.
İnternetin kapitalizme eklemlenme sürecinde kredi kartlarının kullanılması için geliştirilen güvenlik standartları internetin ticari işlemlere uyumunu arttırmıştır. Ayrıca finansal transferlerin de güvenlik içinde yapılması için şifreleme teknikleri oluşturulmuştur.
Tüketicilerin, kredi kartları ile elektronik alışveriş yaparken güvenlik sorunlarının devam etmesine rağmen 1999 yılında 28 milyon kişinin online alışveriş yaptığı, bunlardan %29'unun kurumsal alışverişler gerçekleştirdiği, ayrıca 9 milyon kişinin ayda bir, 1 milyon kişinin ise haftada bir online alışveriş gerçekleştirdiği görülmektedir. İnternet üzerinden global online alışveriş kapasitesi 2010 yılına gelindiğinde 680 milyar doları; 2011’de ise 763 milyar doları geçmiştir.
E-ticaretin gelişmesini sağlayan önemli etmenlerden biri de yeni medya’nın mantığının – endüstri ötesi toplum yapısının da olduğu gibi – kişiselleştirme özelliğini tam anlamıyla taşımasıdır. İnternet sitelerindeki dil, içerik, reklamlar ziyaretçilere göre kişiselleştirilebilmektedir. Bu kişiselleştirme özelliğinin etkin olmasının altında da ekonomik sebepler yatmaktadır. Örneğin, USA Today’ın yayınladığı bir rapora göre dergilerdeki reklamlardan farklı olarak ‘banner’lar her sayfayla birlikte değişmektedir. Web sitesine reklam koyan firmaların çoğu, kişilerin netteki dolaşımlarını takip etmekte, hangi reklamı gördüklerini, hangi banner’a tıkladıklarını bilmektedir.
Sosyal medyanın ekonomik boyutuna baktığımızda Facebook, Twitter, YouTube gibi sosyal medya sitelerinin insanlar arasındaki iletişimi etkilemiş, yeni sosyal ilişkiler ortaya koymuş olmasının yanı sıra şirketler açısından da önemli bir tüketici havuzu oluşturma işlevini yerine getirdiğini söyleyebiliriz. Bunun bir göstergesi de şirketlerin kendi kurumsal sosyal medya hesaplarıyla kendi tüketici havuzlarını oluşturma çabalarıdır.
Sosyal medyanın doğuşuyla birlikte insanların aldıkları ürünler hakkındaki deneyimlerini, yorum ve şikayetlerini paylaşmaları markaların müşterileri üzerindeki güçlerini kaybetmelerine sebep olmuştur. Müşterilerin kendi istedikleri yer ve zamanda seslerini duyurabilmeleri pazarlama ve müşteri hizmetleri arasındaki sınırı da bulanıklaştırmıştır. Buna karşın markaların sosyal medya aracılığıyla müşteri hizmeti sunması anlamına gelen sosyal hizmet (social care) firmalar için acil bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu bağlamda sosyal hizmet, şirketlerin sosyal medya platformları üzerinden düzenli olarak müşteri hizmeti verdiği sistem anlamına gelmektedir.
Tüm bu gelişmelere bakıldığında yeni iletişim teknolojilerinin kapitalizme nasıl eklemlendiği açıkça görülmektedir. Yeni medyanın ortaya çıkışı da sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar sonucunda gerçekleşmiştir. Yeni medya döneminde yaşanan değişimler kültürel ürünlerin sayısallaştırılarak yapısal değişime uğramasını, tüketimin kolaylaştırılarak küresel boyutta genişlemesini getirmiştir.
Dünya genelinde internet kullanımını otaya koyan, yukarıda da bahsetmiş olduğumuz rakamlar yeni medyanın hızını ve etkinlik alanını ortaya koymaktadır. Yeni medya teknolojileri ve internet sadece bir iletişim aracı olarak değerlendirilemez. Sosyal medyada insanlar sadece diğer kişilerle etkileşim kurmamakta, onlara ürünlerinin reklamını da yapmakta ya da bu ürünleri satmaktadır. Yeni medya alanlarından biri olan görsel dünyalarda oyun oynamakla kalmamakta; seviyelerini geliştirerek hesaplarını satmakta ya da siteden avatarları için çeşitli özellikler satın almaktadır. Kullanıcılar ziyaret ettikleri her sitede kendi ilgi alanlarına göre reklamlarla karşılaşmaktadır. Tüm bunları düşününce yeni medya teknolojileriyle kurulan ağlar sayesinde yeni ekonomik alanların da ortaya çıktığını görmekteyiz.
Sonuç olarak kullanıcı sayısının ve internette geçirilen sürenin çokluğu, alış veriş ve haberleşmenin hızlı olması, kişiye özel reklam yapılabilmesi gibi özellikler yeni medya teknolojilerini kapitalizme eklemlemiş, bir kültürel üretim yapısı olarak yeni medyada kapitalist rasyonalitenin işlemesine olanak sağlamıştır.
Toplumsal Hareketlerin “Yeni”liği Üzerine

Toplumsal hareketler demokratik toplumlarda yurttaşların toplumsal ya da siyasi konularda kaygılarını ve muhalif duruşlarını ortaya koymalarını sağlamaktadır. Toplumsal hareketleri “yerleşik alanın dışındaki toplu eylemler yoluyla, ortak bir çıkarı korumak ya da ortak bir hedefe erişmeyi sağlayabilmek için girişilen toplu bir çaba” olarak tanımlamaktadır. Bu tanımlamaya göre toplumsal hareketler, ortak bir amaca hizmet etmekte, belli toplumsal sorunlarla ilgili farkındalık oluşturmak, çözüm üretmek için gerçekleştirilmekte, dolayısıyla ortak bir amaca hizmet etmektedir. Toplumsal değişimlerin yarattığı belirsizlik ve çatışmalardan kaynaklanabildiği gibi toplum içinde yer alan farklı grupların istek ve beklentilerini ifade etme biçimi olarak da ortaya çıkan toplumsal hareketler kendi içlerinde çatışma ve reformist bakış açılarını barındırmaktadır.

Kökleri, insanların adalet özlemiyle durmaksızın karşı koydukları, bütün toplumlarda var olan adaletsizlikte yatan toplumsal hareketler, tarih boyunca, toplumun kurumlarını dönüştüren yeni değer ve hedeflerin üreticisi olmuştur; bu kurumlar toplumsal hayatı örgütleyecek yeni normlar yaratarak bu değerleri temsil eder hale gelmiştir. Toplumsal hareketler en başta, kurumsal iktidara sahip olanların denetiminden bağımsız özerk bir iletişim süreciyle kendi kendilerini kurarak karşı iktidarı icra ederler. Kitlesel medya büyük ölçüde hükümetler ve medya kurumları tarafından kontrol edildiğinden, ağ toplumunda iletişimsel özerklik en başta İnternet ağlarında ve kablosuz iletişim platformlarında inşa edilir.

Tarihsel olarak toplumsal hareketler özgül iletişim mekanizmalarının varlığına dayalı olmuşlardır: elden ele, kulaktan kulağa yayılan, kürsüden, basından ya da mevcut herhangi bir iletişim kanalından çıkan söylentiler, vaazlar, broşürler ve manifestolar. Zamanımızda çok biçimli dijital yatay iletişim ağları tarihteki en hızlı ve en özerk etkileşime dayalı, yeniden programlanabilir ve kendi kendini genişleten iletişim araçlarıdır. Toplumsal harekette yer alan bireyler arasındaki iletişim süreçlerinin nitelikleri toplumsal hareketin örgütsel niteliklerini belirler: iletişim ne kadar etkileşime açık ve kendi kendini yapılandırır olursa örgüt o kadar az hiyerarşik, hareket katılıma o kadar açık olur. Dijital çağda ağlar oluşturan hareketlerin yeni bir tür toplumsal hareketi temsil etmesin nedeni budur .

Kendiliğinden ve Lidersiz Toplumsal Hareket Pratikleri: Arap Baharı, İzlanda, Wall Street

Son yıllarda dünyanın farklı coğrafyalarında meydana gelen toplumsal hareketlerin, kültürel ve kurumsal bağlamları tezat gösterdiği halde ortaya çıkış nedenlerinde benzerlikleri olduğu görülmektedir. Tunus ve İzlanda gibi birbirinden bahsi geçen bağlamlarda farklı olan ülkelerde patlak veren isyanlar ağır ekonomik krizlerin sonuçlarına karşı gelişmiş olmakla birlikte her iki ülkede de genel olarak siyasetçilerin ve hükümetlerin halkın iradesini temsil etmediği algısı oluşmuştur. Siyasi hoşnutsuzluğa eşlik eden kapitalizm muhalefeti benzerlikleri sonuçta hareketlerin pratiklerine uzanmıştır. Cep telefonları ve İnternet ortamındaki sosyal ağlar bu hareketlerin örgütlenmesinde ve genişlemesinde, kitlelere bilgi aktarımında, eylemlerin gerçekleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Daha sonra Mısır‟da, Wall Street İşgali‟nde, Gezi Parkı‟nda ve dünyada farklı yerlerde meydana gelen eylemlerin tümünde ağlar oluşturma pratikleri yaşanmıştır.

Tunus ve İzlanda örneklerinde hareket, sembolik kamusal meydanların-Tunus‟ta sloganlar savrulmasından, Reykjavilk‟te tencerelere ve tavalara vurulmasına kadar (aynı eylemler Gezi Parkı Direnişi‟nde gerçekleşmişti)- hem tartışmalar hem protestolara maddi destek sağlamak amacıyla işgal edilmesiyle birlikte siberuzamdan kent uzamına çıkmıştır. Dijital sosyal ağlardan ve yeni oluşturulmuş bir kent cemaatinden oluşan melez bir kamusal alan, hem bir kendi üzerine düşünüm aygıtı hem de halk iktidarlarının bir ifadesi olarak hareketin kalbinde yatmaktadır (Castells, 2013: 53).

Sosyal medya esas olarak, son derece dağınık ve bireysel davranan bir kitlenin fiziksel biçimde toplanmasını kolaylaştıran ve bunda kılavuz rolü oynayan, sembolik bir kamusal alan kurma süreci şeklindeki bir araya gelme koreografisinin kurulmasının sorumluluğunu üstlenmiş haldedir.

Arap Baharı olarak da tarihe geçen Tunus ve özellikle Mısır‟daki devrimler, toplumun çeşitli katmanlarından diktatörlük karşıtı bireyleri içine alan hareketler olmuştur. Geniş kesimlerin katıldığı hareketlerin ortak noktası lidersiz oluşları, sosyal medya üzerinden örgütlenip meydanlarda bir araya gelen eylemler olmalarıydı. İnternet ağları, cep telefonu ağları, önceden var olan sosyal ağlar, sokak gösterileri, kamusal meydanların işgalleri, camilerin çevresindeki Cuma toplaşmaları, bunların hepsi de Mısır devrimini başlatan kendiliğinden, büyük ölçüde lidersiz, çok biçimli ağların ortaya çıkmasını sağladı. Allagui ve Kuebler‟in değerlendirmesine göre: “Rus Devrimi‟nden halk inisiyatifini öğrendiysek Tunus ve Mısır‟daki Arap devrimleri de ağların gücünü göstermiştir” (aktaran Castells, 2013: 63).

Sosyal medya ağları Mısır devriminde önemli bir rol oynamıştır. Göstericiler olayları cep telefonlarıyla kaydedip videoları YouTube ve Facebook üzerinden ülke halkıyla ve dünyayla genellikle canlı yayınla paylaşmışlardır. Facebook‟ta düşünüp taşınan, Twitter‟da koordine olan ve görüşlerini aktarıp tartışmalar yürütmek için yaygın biçimde blogları kullanan göstericilerin Tahrir Meydanı‟nda yarattıkları cemaat dayanışması, sonraki aylarda dünyada patlak veren Occupy [İşgal] hareketleri için bir örnek olmuştur (Castells, 2013).

Çağdaş dünya sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanlardaki ani ve hızlı değişim süreci ile tanımlanmaya başlanmıştır. Bilginin küresel düzeyde yayılması bilgiye dayalı ekonomik bir süreci başlatmış, bu süreç gelişmiş ülkelere üstünlükler sağlarken, gelişmesini henüz tamamlamamış ülkeler için de çeşitli engeller yaratmıştır. İnsanlar ve toplumlar bir kez daha tarihin önemli dönemeçlerinden birini yaşamaktadır. Hemen herkes ne zaman, ne olacağını kestiremese de niçin öyle olduğunu anlamış görünmektedir. Büyük değişimin temelinde, bir yanda sistemli araştırma ve geliştirme çabaları, diğer yanda bilgi sektörünün istihdamdaki payının giderek artması yatmaktadır.

İnsanoğlunun üretken zekası ile başlayan bu zor ve sancılı süreç, yine onun zekasıyla inşa edilecektir. H. G. Wells’in dediği gibi “insanlık tarihi, eğitim ve felaketin yarışı tarihidir”
Sosyal medya kavramı çok yakın bir tarihte gündeme gelmiş olmasına rağmen kitleler tarafından kolay bir şekilde kabul edilmiştir. Bilgi çağı ortaya çıkan teknolojik her olguyu hemen kabullenmeyi gerektirir. Tıpkı teknolojik her gelişme gibi sosyal medya ve sanal gelişmeler de bireyler tarafından çabucak benimsenmektedir. Fakat hayat tarzının sıklıkla ve aniden değişmesi beraberinde bir çok bireysel ve toplumsal sorunu da getirmektedir. Bireysel sorunlardan en önemli olanı ise kontrol edilememesidir. Özellikle teknolojiyi adım adım takip edemeyen ebeveynlerin güçlük çektiği çocuklar üzerindeki sosyal medya kontrolü üzerinde ayrıntılı çalışma yapılması gereken bir konudur. Sosyal medya ve sanal ağlar bilinçli ellerle kontrollü olarak kullanıldığı zaman bireylerin hayatlarında amaçlarına ulaşmaları için mükemmel bir araç olabilmektedir. Bireylerin dünyayı ve ülkelerini daha yakından takip edebilmeleri, yaşanan gelişmeler karşısında farklı yönleri ve görüşleri kavrayarak doğruya en yakın fikri benimsemeleri açısından sosyal medya önemli bir mecradır. Fakat amacından farklı kullanılan bir sanal ağ sadece eğlenmek adı altından öldürülen zamandan başka bir şey olmayacaktır. Ve bu durum, daha önceden de bahsettiğimiz gibi bir neslin veya kültürün sonunu hazırlayacaktır. Toplumsal açıdan incelediğimiz sosyal medyanın da toplumda bir revizyon oluşturacak derecede ve büyük bir halk kitlesini hareketlendirecek boyutta olmadığını söyledik. Sosyal medya bireysel açıdan derin yaralar bırakmakta ve bu açılan yaralar elbette ki toplumun genelini etkilemektedir. Fakat buradan yola çıkarak sosyal medya ile bir toplumsal olayın başlayabileceğini söylemek toplum içindeki diğer dinamikleri hiçe saymak demektir. Sosyal medya toplumlar açısından bakıldığında sadece ‘’ barut ‘’ görevi görmektedir. Tek başına bir toplumsal döngü başlatacak kadar aktif olamaz. Ancak toplumsal dinamiklerin artarda gelmesiyle toplum içindeki ateşin sosyal medya aracılığıyla körüklenmesinin ardından bir toplumsal harekette sosyal mecraların önemli derecede etkili olduğu söylenebilir. Sosyal medyanın tüm dünyada giderek yaygınlaşması ve özellikle genç kitlenin hayatının merkezine yerleşmesi kültürel tutumların şekillenmesinde önemli ölçüde belirleyici olmuştur. Kitleleri mobilize etme aracı olmanın ötesinde sosyal medya aynı kitlenin kültürel kaynağı durumundadır; genç kuşak toplumsal anlamda nelerin kabul edilebilir olduğunu sosyal medya aracılığı ile takip etmekte, bu ortamlarda yaptığı paylaşımlarla kendisini istediği yönde konumlandırmakta ve gündemi yine sosyal medyadan takip etmektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde gerçekleşen bir olayla ilgili olarak küresel medyanın yansıttığı haberlerin karşısında, yeni medya ortamlarını etkin biçimde kullanabilen ve aynı olayla ilgili kendi haberini üreten bir kitle bulunmaktadır artık.

Anlık paylaşımlarıyla vatandaş gazeteciliğini yükselten bireylerin siyasi hassasiyetleri de farklılaşmıştır. Ana akım medyanın göstermediği, farklı yansıttığı ya da yeteri kadar gündeme taşımadığı çevre, kadın, azınlık ve LGBTT hakları, ırkçılık, AIDS aktivizmi gibi birçok meselenin küresel ve yerel siyaset çizgisine taşınmasında sosyal medyanın önemli bir rol oynadığını söylemek mümkün olmuştur. Günümüzün küresel ağlarla iletişimde olan, multimedyaya hâkim bireyleri etkin ve yoğun biçimde kullandıkları sosyal medya sayesinde tüm dünyaya içinde yaşanan anda neler olup bittiğini haber verebilmektedirler. Bu bağlamda dünyanın herhangi bir yerindeki haberin taşıdığı soruna yönelik olarak dakikalar içinde küresel protesto dalgaları yaratabilmek olanaklı hale gelmiştir. Hükümetler böyle bir haber ve bilgi akışı üzerinde tam anlamıyla bir kontrol mekanizması oluşturamamaktadır. Bu durum geleneksel yöntemlerle siyaset yapmanın anlamını yitirmekte olduğunu da ortaya koymaktadır. Söz konusu kitlelere ulaşmak ve onlarla yakınlaşmak için siyasetçiler sosyal medya ortamlarını iletişim kampanyalarına dâhil etmeye başlamışlardır. Yeni siyaset yapma biçiminin odak noktasında bu kitleyi, örgütlenme biçimlerini ve dile getirdikleri konuları anlamaya çalışmak ve bu doğrultuda politika üreterek şeffaf ve etkileşimli bir siyasi çizgi içine girmek önem kazanmıştır.

Gezi Parkı hareketi ve bu eylemlerin devamındaki süreçte Türkiye‟de yerleşik ve geleneksel siyasete, onun temsili kurumlarına ve ürettiği politikalara karşı yeni bir yurttaş siyaseti yönelimli tepki oluşmuştur. Bunu yaparken dünyadaki benzer eylemlerde olduğu gibi yeni medya ortamları yoğun biçimde kullanılmış ve bu dönem sosyal medyanın yükselişe geçtiği dönem olarak hafızalara kazınmıştır. İlerleyen süreçte Sayın Başbakan’ın sosyal medyaya yönelik genel tavrı ve Twitter’la ilgili sözleri, bu mecraların siyaset üzerindeki etkisini ve yarattığı kaygıyı da ortaya koymaktadır.

Protestocuların çeşitliliği ve bu çeşitliliğin birlikteliği Türkiye’de siyasi yelpaze üzerinde yer alan hiçbir siyasal parti tarafından temsil edilmediğini düşünen önemli oranda bir kitle olduğunu ve yeni bir tür sivil toplumun ortaya çıktığını göstermektedir. Bu birliktelik içinde yer alan çeşitliliğin ortak yönlerinin başında yeni medya ortamlarını kullanabilen, ağlar oluşturabilen, yaşam tarzı ve bireysel özgürlüklere hoşgörülü yaklaşan ve siyasetçilerin de bireysel özgürlüklere saygı göstermesini, özel yaşama müdahale etmemesini talep eden bireylerden oluşmasıdır. Sosyal medya Gezi Direnişi’nin gelişimini ve biçimlenmesini doğrudan doğruya etkileyerek belirlemesi nedeniyle direniş esnasında ve sonraki süreçte kritik, merkezi ve önemli bir yere sahip olmuştur. İnternet elbette ki öncelikle üretim araçlarını elinde bulunduranlara fayda sağlamakta, devletin güvenlik aygıtlarının bizleri izleme imkânlarını arttırmaktadır. Bu bağlamda sosyal medya aktivistlerin önünde ciddi riskler de oluşturmaktadır. Ancak öte yandan, en başta elektronik posta ile yola çıkıp Web 2.0 teknolojileriyle sosyal medyaya doğru evirildiği süreç içinde sıradan bireyin kendisini özgürce ifade etmesine ve enformasyona kolaylıkla ulaşmasına olanak tanıyan küresel bir bilinç ve yeni bir demokrasi anlayışı yaratılmasında etkin bir role sahip olmuştur. Sonuçta yeni medya teknolojileri günümüzde toplumsal hareketlerin örgütlenme, yayılma ve toplumsal dönüşüm yaratma olasılığını önemli ölçüde etkilemiştir. Söz konusu hareketler tüm dünyada yükselişe geçerken, gelip geçici yapılar olmadıklarını, iktidarlar üzerinde baskı yaratma ve bir karşı hegemonya oluşturma potansiyeli taşıdıklarını, sivil toplumun giderek güçlendiğini göstermektedirler.

Hiyerarşik ve bürokratik yapıların, statükocu sistemlerin karşısında esnek ve ağ tabanına dayalı bir araya gelme modelini benimseyen kitleler için, küresel sorunlara köprü kurma misyonu vermesi ve yurttaş inisiyatiflerinin özerkliklerini yeniden inşa etme konusunda fırsat sunması bakımından yeni medya ortamlarının önemi ve misyonu göz ardı edilemeyecek kadar önem kazanmıştır. Sosyal medyanın toplumsal hareketlerin koordinasyonu ve dağınık haldeki bireyleri bu hareketlere katılmaya teşvik etme noktasında gerekli olan duygusal biraradalık duygusunun yaratılmasında çok önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Özellikle Paolo Gerbaudo’nun (2014) yaptığı araştırmalar bu rolü belgeler niteliktedir. Sosyal medya günümüz hareketleri için hem taktik olanaklar sunmakta, hem de bireyleri harekete geçirip sokağa çıkarabilecek bir duygusal anlatının araçlarına dönüşme kapasitesini her şeyden daha fazla taşımaktadır.

Toplumsal hareketlerin dikkat çekmeye çalıştığı konuların kamuoyunda tartışma yaratması ve kamuoyu söyleminde öne çıkması, bir başka deyişle insanların bilincinde etki yaratması önemlidir. Sosyal medya bu yönde gündem oluşturmayı başarmakta, bu konular ana akım medyada da gündem yaratmaktadır. Tartışılabilecek pek çok yönü olmakla birlikte, sosyal medyanın toplumları değiştirme mücadelesinin ve demokratik toplum talebinin bir parçası olduğunu, dolayısıyla ağlar oluşturan yeni toplumsal hareketler açısından önemli bir yere sahip olduğunu gösterdiğini söylemek yanlış olmayacaktır.

Türkiye olarak, insanları heyecanlandıracak ortak ve paylaşılan bir vizyon etrafında toplanmak ve bu vizyonu hayata geçirebilecek stratejileri geliştirmemiz gerekiyor…

Saygılarımla…










HASAN KAYHAN,MART 2016…..